Viva La Mia

Fotoğrafım
"Second to the right, and straight on till morning.", Kadıköy / İstanbul, Türkiye

30 Ocak 2011 Pazar

Yine Jerulié'e

Sabah uyandım hatıralarımın olmadığı bir yatakta
Eskisini saklamıştım dün gece
Unutmuşum yerini
Bulamadım uyandığımda
Sonra masalın geldi koynuma
Sardı sımsıcak tenini tenime
Sana bir şiir yazdım sevgilim
Sesimi hatırlarsın diye okuduğunda
Nefesimi hissedersin belki kulaklarımda
Açtım kollarımı ve uzattım yarına
Kavuşmak için kokuna
Burnumu göğsüne gümdüm ve okşadım saçlarını
Oyuncak bebeğime taktım sapkanı aldım koynuma
Sonra bir baktım, yazdığım bütün şiirler sensin
Seni yazmış, seni okumuşum
Uyandım ve yatağımda sen vardın sevgilim
Tenime gömmüşüm seni
Rızanla teslim olmuş kalbin kollarıma

Uyuyan Güzel ve Sırça Atlı Prens

Kocaman tahta kapılarım vardı
Ve at gözlüklerim gözlerimde
Paslanmıştı kilitlerim kapalı tutulmaktan asırlarca
Açmamıştım, güvenememiştim, korkaktım
Kendime karşıydı korkum
Uyuyan güzeldim
Çökmüş duvarların arasında
Bakımsız kalmıştım
Solmuştu sarmaşıklarım duvarlarımla çürümüşlerdi
Sense kendini hapsetmiştin buzdan bir kuleye
Kule uzadı senin canın yandıkça
Çöktükçe duvarlarım genişledi sırça kalem
Biz habersizken birleşti bedenlerimiz
Bir gece uzaktan bir mırıldanma geldi kulaklarıma
Bir gece önce ölmüştü ruhum
Solmuştum
Kulağıma mırıldandı o şarkı
Canlandı tenim
Uyuyan güzeldim
Yorgun ve yaşlanmış
Sırça atlı prens idin sense
Gözlerinin altında bakır çilleriyle gelen
Uzandım kollarına
Sense kulağıma mırıldandın
Dudakların kalbimi mühürledi
Dedin ki, özgürsün
Uyuyan güzeldim
Uyanırken bir kabustan iki fısıltıdı duydum
Bencil ol
İnsan ol
Uyuyan güzeldim

Sırça atlı prens idin sense
Gözlerinin altında bakır çilleriyle gelen


25 Ocak 2011 Salı

Jerulié'e

Ben bir kaçaktım aranızda
Sürüklenmiş, sizin limanınızda bulmuşum kendimi
Bir mülteci, ait olmadığım bu şehirde
Yalnız kalmamak için karışmıştım aranıza
Hayatta kalmak için kılık değiştirmiş
Hayatta kalmak için uyum sağlamıştım
Gülmüş, kahkaha atmıştım ağlarken
Sonra limana yaklaştın ben inerken merdivenlerinden
Ben kaçaktım bir artık biz olmuş olan o tenden
Sende kaçıyordun kendinden ve yabancından
Gözlerimin içine baktın yalvarır gibi
Ama gördüğümüz anda birbirimizi, tutsak olduk yine kaçışımıza
Direndin, direndik
Kabaydı tenimiz 
Nasırlanmış, sert bir deri
Yeni ağlamıştı gözlerimiz
Koruduğumuz içimizdeki ölmek üzere olan çocuktu
Kaçtığımız yer yalnızlığımızdı
Amacımız iyileşmekti be güzelim
Orada bulduk birbirimizi
Kelimelere dökmezsek yakalanmayız sandık
Bir daha kaçmak zorunda kalmayız, kaybetmeyiz sandık
Sustuk ve sadece öpüştük
Özledik ve reddettik
İsim veremezdik
Kaçmak istemiyorduk yeniden
Hemde bu kadar ait hissetmişken
Kaybetmemek için birbirimizi
Birbirimizden kaçar olduk
Hayatlarımızın kesişiminden çıkmamak için
Elde etmekten vazgeçtik
Sustuk ve seviştik
Sustun ve konuştum
Susturdun beni
Konuştun
Susturdum seni
Sustuk ve uyuduk



24 Ocak 2011 Pazartesi

Günaydınlar sana
Hiç var olmamış sevgilime
Ama susma sakın uzaklaşırken
Anlatmalısın bana
Nasıl canlandırdığını avuçlarının arasında
Sesisinin her akışı kulaklarıma
Nasıl da ısıttın ruhumu cinsiyetsiz bedeninin yanında
Daha önce değmediğim parmakların
Nasıl bu kadar tanıdık geldi
Güvenmem nedendi her anına
Dolanırken kolların boynuma
Belki özlenmiş
Belki de unutulmuş bile
O sıcaklığı nereden buldun da çıkarttın yine
Daha tanışmamızın ilk günü dönmeden sabaha
Yanından kalkamaya yetmezdi gücüm
Bütün bir gece de doymadım kollarına
Ve beni sahile bırakıp uzaklaşırken
Neden içimde hissettim yokluğunu
Daha tanımadım varlığını oysa
Günaydınlar sana
Hiç var olmamış sevgili
Kadınlığımı ucuzlaştırmadan övmeni
Yüceltmeni bedenimi
Şu an olması gereken tüm pişmanlık histerisi
Nerede, söyleyebilir misin ki
İki genç beden ve tek bir yorgan
Sadece verdiğin huzur olmuşken bana
Anlat be sevgili, nasıl yoksun burada


-olmamış şiirler ansiklopedisi by pebbs.-

23 Ocak 2011 Pazar

Honetté'e

Bir zamanlar bir erkek tanımıştım
Bakır çilleri olan gözlerinin altında
Ve yeşildi o gözler
Beni izlerlerdi burnu burnuma dayalı, saçlarımız karma karışıkken
Benim gözlerimse çillerine kayardı usul usul
Eski bir küveti vardı banyosunda
Doldururdu içine hayaleriyle
Paslıydı ayakları, kenarları da hani yosunlu biraz
Köpüklerin arasına yatmadan çıkartırdı
Bakır çillerini ve dudaklarını, kaldırırdı kenara
Ve giderken bana bıraktı onları
Bakır çillerini ve dudaklarını
Avcuma koymuş
Parmaklarımı kapatmıştı üzerlerine
Daha adını yeni koymuştum, seslenemedim ardından
Yürüdü ve gitti
Bense avucum kapalı kalakaldım
O yüzdendir belki de çok gülmesi
Çillerini kuruttum Cesur Yeni Dünya'nın sayfalarında
Dudaklarınıysa çaldım kendi dudaklarım üzerine
Ve bir akşam buldum o yeşil bakışları
Yosunların arasında o apayrı yeşili
Süzdü dudaklarımı, sanki bana ait olanları özler gibi
Saten havlulara sardım, avuçlarıma aldım bakışlarını
Sonrada sakladım baş ucuma, görsün diye nasıl çıldırdığımı
Bakır çillerini aldım, allık sürer gibi
Sürdüm elmacık kemiklerimin çıkıntısına
Bakır çillerini aldım
Koydum gözlerimin hemen altına
Giderken öptüğü son parçama.

Mabel'a

Yeşildi tadı
Biraz buruk, biraz da ağdalı
Pürüzsüz değildi teni
Pullu, bir balık gibi
Ve biraz da kederli
Konuşamazdı belki
Ama söylebilirdi herşeyi
Hala bir çocuktu kendi içinde
Hem zeki hemde ölesiye çekingendi
Ağlasa erirdi elleri
Ama hep bir yediğini taşırdı cepleri
Cepleri de çok düşünceliydi
Güneş yanığı da değildi 
Esmerdi teni
Yeşildi tadı
Fıstık yeşili değildi ama
Hakiyi sevsede sarımsıydı hep o 
Kulakları da elleri gibiydi
Korkaktı hep
Hep de yeşildi
Sarımtrak
Ve yemyeşil.

Yalnız Canavar

Bir canavar varmış çok eski masallarda
Bir canavar ki hala dillere destan
Herkes korkup kaçmış ondan
Aslında o sadece çok yalnızmış
Önce dünyayı gezmiş
Sonra yorulup evine gitmiş
Bir zamanlar bir ailesi varmış bu canavarın
Bir annesi, bir eşi ve küçük de bir kızı
Zamandan da büyükmüş bu canavar
Ve bir zamanlar bir zaman varmış
Canavardan korkup bu şehri terk etmiş.

Zanna Goin' Mad or What The Fuck

- Günaydınlar bayanlar ve baylar, hava soğuk ve yağmurlu, ve ben bunu nereden mi biliyorum, çünkü sırılsıklamım. Eve girdim ve yerde oturmuş altmışlar çalan bir radyo kanalıyla düzüşürken hayal kuruyorum, gerçekten bunu yaptığımı hayal ediyorum. Islak kısmı gerçek ama radyoyla olan ilişkimiz daha o seviyeye gelemedi. Aklımda tek kişilik o gri-deri koltukta oturan Aretté var. Ayağımda pembe botlarım, çizgili kilotlu çoraplarım ve devasa bir tshirt, ısındım ama hala ıslağım ve sinirlerim altüst durumda. Anlayacağınız Zanna'dan bugün hayır gelmez. Peki Maison ne alemde, Jerulié'a sorun. O zaman dönüş yapıyoruz Zanna'ya. Hayatımı kurgulayan yazarın adı Maison, annem bir nevi belki de. Asıl konuya dönersek, asıl konumuzun olmaması önemli bir konu. İyi geceler sevgili bayanlar ve erkekler.

22 Ocak 2011 Cumartesi

The Origin Of Evil and The Other Brigittes

Zasylomé;


Duymayan pek yoktur aslında, hiçliğin ortasında açmış bir kiraz ağacının adı, etrafına yapılmış kristal bir kule var, daha doğrusu bu kristal kule, orada bulunan eski kulenin yerinde bir gecede oluşmuş.
Zasylomé ise işte bu kulenin mahseninde bulunuyor, mahsenin üstü açık sayılır, kulenin en tepesine dek giden bir açıklık var her kattada, Zasylomé inatlaşır gibi yaşamaya ve uzamaya devam eder orda. Bazıları da ona "Öz Ana" da derler. 
İşte bu kule; işlemeli duvarları eskiden yaşamışların ve bir zamanlar Lunatic Asylum'da bulunmuşların hikayeleriyle işli, çok küçük ve artık duvarların parçası olmuş resimlerle dolu, içinde sürekli bir kaynağı belirsiz bir müziğin yankılandığı, duvarları aynalarla çevrili, efsanevi bir kule artık; duymamanıza saşırdım, bizim ailede en az yedi kuşaktır hikayesi anlatılır. 

Hikayesi de şöyle;
Burası, yani kulenin bulunduğu yer; Weighe, eskiden güneş doğmayan bir gezegenmiş, üzerinde hiç bir yaşam formu yokmuş, bir karadeliğin altında yörüngeye oturmuş, sanki zamanın başından beri orda savruluyor gibi hareket edip dururmuş. Üzerinde de "Lunatic Asylum" varmış, bilinen tüm zamanın en iyi akıl hastanesi, her ırktan, zamandan ve gezegenden canlılar gelirmiş buraya ve döndüklerinde hiç olmadıkları kadar iyi olurlarmış. 
Aslında Weighe'de olanlar, Zasylomé ve öncesi hep Brigitte adında, Victoria döneminde yaşamış soylu ve güzel bir kadının devinimleriymiş. Brigitte yani "Lunatic Asylum"un yaratıcısı ve doktoru, kaderiyle ve gözyaşlarıyla, bildiğimiz ve yaşadığımız evrene sürekli şekil vermiş. Zaman içinde binlerce değişik isimle anılmış, yorgun düşmüş ve başından geçenlerin etrafına olan etkisini asla tam olarak bilememiş. Çünkü bir canlı böyle bir yükle yaşayamazmış. Zamanlada Zasylomé oluşmuş ve bu yükü sırtlamış derler gezgin filozoflar.
Brigitte'in Weighte gelişi onun başlangıcı veya sonu değilmiş zaten, ama başta sıradan bir hayatı olan sıradan bir kadınmış Brigitte. Zaman içinde, Floryan' a olan aşkından dolayı başına gelenler ve ölümünden sonra gittiği Siencyneac; yani insanların genelde cennet - cehennem olarak adlandırdığı, ölümden gidilen boyutta olanlar onu delirtmiş, ama o kadar güçlü bir enerjisi varmışki, zamanın sınırları onu tutamamış ve yeniden yaşama dönmüş, sonunda en yakın dostu Diagre onu Eamonn'dan, yani sevgilisi olan Floryan'ın dönüştüğü kişiden korumak için buraya getirmiş; Weighe adında bomboş ve amaçsızca savrulan bir gezegene. Birlikte köhne bir kule yapmışlar.  Zaman geçtikçe burası çok ünlü olmuş işte, Brigitte yolu düşenlere karşı davranışlarıyla ve ihtiyacı olan herkese yaptığı yardımlarla ün saldıkça burada Lunatic Asylum oluşmuş, Brigitte'in yüzyıllar içinde sürekli değişen adı burada Asylum olarak bilinirmiş. Hastahanenin kalbiymiş bu kadın. Gelenleri; onun gelişiyle etrafta yetişmeye başlayan binlerce tür bitkinin karışımlarıyla iyileştirir, en umutsuzları bile hayata kavuştururmuş. Karışımlarını ne kendisi ne de Diagre bilirmiş, çünki Asylum bunları neredeyse bir trans halinde oluştururmuş .
Tek bir şartı varmış; iyileşenler Lunatic Asylum'u hatırlamamalıymış. Yoksa normal hayatlarına asla eskisi gibi devam edemezlermiş.
Sonra birgün Simone adında bir genç adam gelmiş, gözlerinde meleklerin bakışıyla Asylum'u kollarına almış, artık Eamonn olmuş olan Floryan ise bunu duymuş ve dayanamamış, kadınının yerini öğrenmiş ama varlığını hazırlanana dek belli etmemeye karar verip, Simone'ın peşine kelle avcılarını yollamış, ama boşunaymış çabası; Asylum zaten eriyen bir kartanesi gibiymiş, Simone onu kullanmış, saflığıyla ve enerjisiyle beslenmiş, gözlerindeki melek bakışı arttıkça içindeki şeytan Asylum'u boğuyormuş, Asylum bunu çok geç anlamış, nehre gitmiş, son bir kez dertlerini suya akıtıp kendinide suya bırakmış.
Sürüklenmiş, kayalara çarpıp yaralanmış, Meaquaet'ler; yani çokformlu su cadıları tarafından oyuna getirilmiş ama hiç çabalamamış nehirden çıkabilmek için ve gittikçe Weighe'nin sonuna yaklaşmış. Düşüşüne en fazla bir iki günü kalmış ama o baygın bir haldeymiş ve yaşadıklarının farkında bile değilmiş artık.
Asylum şelalenin kenarına doğru, bilinçsizce son şarkısını mırıldanırken nehrin kuzey kıyısında bir karaltı belirmiş, bembeyaz tenli, cüppeli bir erkekmiş bu, gözleri simsiyah parlıyormuş, Asylum'u görüp zayıf bir kahkaha atmış, sorada uzanıp çırılçıplak ve yaralı bedenini kucaklayıp karaya çıkartmış. Günlerce bir kovukta iyileştirmeye çalışmış kadını, ama hayata dönüşü Asylum'un sonsuz enerjisine kavuşması sonucu olmuş.
Sievghet, yani Asylum'u kurtaran adam kızın enerjisini hissetmiş ve aşık olduğunu zannetmiş ona, onu temizlemiş, büyüleriyle yatıştırmış zihnini. Sonunda Asylum hastanesine dönebilecek hale gelmiş, ama Sievghet onu bırakmak istememiş, ve uzun bir tartışma sonucu Lunatic Asylum'a onunla birlikte gitmeye karar vermiş.
Asylum arazilerine dönerken bir harabe görmeyi bekliyormuş. Ama kiraz ağaçları arasında bir kule görmüş, buz mavisi bir kristalden, tepesi gözükmeyen, bulutları delip geçen bir kule. Diagre'yi aramış gözleri ama bulamamış, Diagre is Sievghet'i gördüğü için saklanmaktaymış, arkadaşının hayatına giren erkekleri daha önce görmüş ve sonu hep kötü oluyormuş. Bu arada beraberlikleri sürerken Sievghet Weighe'i mühürlemiş, kimsenin girip çıkması mümkün değilmiş artık, çünki Sievghet Asylum'u çok fazla kıskanıyormuş. 
Birgün Asylum uykusundan Eamonn'ın sesiyle uyanmış, sesi takip edip kulenin mahsenine inmiş, ve orda devasa bir Kiraz Ağacı görmüş, bu Zasylomé'muş, Zasylomé Weighe'in canlanışını anlatmış genç kadına, Sievghet ve Asylum'un biraraya gelişinden doğan enerjiyi, ve Asylum'un duyduğu çığlıkların nedenini. Sesler Eamonn'a ait değilmiş, zamanda sıkışan Bagbie'den geliyormuş, Brigitte'in babası olan ve zaman ilerledikçe korkulan bir kara büyücüye dönüşen bu adam tarihte bilinen en kötü kişiymiş ve Brigitte'le Floryan'ı günlerce işkence ederek öldürmüş olanda oymuş aslında, ama Zasylomé, kıza ulaşamaması için onu hapsetmeyi başarmış, Floryan onun lanetinin sonucu olarak Eamonn'a dönüşmüş, beden bulana dek paylaştığı deriymiş Bagbie'nin ve zavallı Floryan hala içerde bir yerlerdeymiş.
Hikayeyi duydukça eskiyi hatırlayan ve aynı acıyı içinde hisseden Asylum, Sievghet'den de kaçmaya karar vermiş, ve hemen Seilile adındaki bir dostundan yardım istemiş.
Seilile de bir su perisiymiş, sevgilisi olan hava lordu Dieme uğruna savaşmış, ateş özlerine gelin gitmeyi reddetmiş ve sonunda o ve Dieme, Weighe'e sürgün edilmişler, ama Brigitte'in gelişiyle Weighe neredeyse bir cennete dönüşmüş ve sürgün edilişleri mutlulukları olmuş. 
Asylum ve Seilile nehir kıyısında buluşmuşlar ve Seilile ona gizli mağarayı göstermiş, amacı kadını bir kaç gün orada saklayıp sonra yakındaki Syslien gezegenine kaçırmakmış ama mühürden haberleri yokmuş. Günlerce uğraşmış ve Sievghet büyüsünü sezmesin diye ağırdan almış ama ne Asylum'u ne de kendini Weighe'den çıkartamamış ve oraya saklanmasını tembihlemiş, bir şekilde diğer perilerden yardım alıp çıkış yolu bulabileceğine inanıyormuş. 
Gittikleri mağara ise japon balıklarının kaynaştığı ve sonunda küçük bir bahçesi olan, muazzam güzellikte bir sığınakmış aslında. Asylum'u herkesten ve herşeyden koruyan ve ona sıcacık bir yatak olan bu mağarada da kiraz ağaçları varmış. Asylum vaktini suyun müziğini dinleyerek ve gelen diğer su perileriyle oynayarak geçirmiş ama sürekli bir eksiklik hissetmiş kalbinde.
Sonra yağmurlar başlamış, başta olağan ama zamanla kızılaçalan sağnak yağmurlar. Sievghetse Asylum'u arayıp durmuş. Bir gün Dieme gelip Sievghet'ten haber getirmiş, bu yağmur onun göz yaşlarıymış. Bu arada Zasylomé'un ölmeye başladığı duyulmuş ve ağızdan ağıza yayılmış, kimileri Asylum'un öldüğünü, kimileri kara büyücü olduğu için Sievghet'ten kaçtığını söylemiş. Ama Asylum canlı kaldıkça ölmemiş Zasylomé. 
Hala da o kulenin içinde büyüdüğünü söyler bazı gezgin filozoflar, gezegenin dışından kulenin tepesi görülürmüş, Sievghet ise hala kulenin tepesinde kızıl yağmurları ağlarmış, demekki Asylumda hala Weighe'de, çünki hala kimse girip çıkamaz oraya, belkide hala aynı mağarada şarkı söylüyordur usulca.








In The Other Mirror (Maison Zasyliéque Charther & Jerulié Bacqien)


Asylum mağarada Diagre ile yıllarını geçirip hikayelerini anlattıktan sora Diagre ona bir ayna verir, bir gece Asylum yine uyuyamamıştır, Diagre ise daha dönmemiştir, ayaklarını suya sokup Seilile'e seslenir ama Seilile gözükmez, saatlerce suyu dalgalandırdıktan sonra soyunur ve suya girer, bu sırada kıyaya doğru baktığında kenarda bıraktığı aynanın ters dönmüş olduğunu görür, sanki utanmış gibidir aynası, şaşırır, hemen giyinip aynasına bakar, ama ayna hala sıradan bir aynadır, yine kenara geçer ve aynasına bakarak bir sarkı mırıldanmaya başlar, yalnızlığı arttıkça sesi de yükselir ve aynadanda bir mırıltı gelir, sahibini göremediği bir ses. 


1927 yılllarında, Côte d'azur yakınlarında bir köyde Jerulié Bacqien adında onaltı yaşlarında bir genç vardı. Yaşıtlarından olgun tavırlarından dolayı dışlanmıştı. Ve odasındaki aynasının karşısında resimler çizmek en çok zevk aldığı şeydi, bir gece bir mırıltı duydu, sonraki gecelerde bazen aynı ses odaya yayılırdı. Bir ilkbahar gecesi, Jerulié bu sese eşlik etti..






Always Needed Diagre


Hayatımı özlemedim, evet ama J'orca'yı özledim işte, her sabah koşuşturmasını özledim. Madam Leaubella'yı Massca'yla basıp, bağıra çağıra açıklama istemesini de. Bize yemek hazırlamayı bırakıp iş pişirmelerinin hesabını sorardı, hemde her sabah, bıkmadan usanmadan onları bulur ve azarlardı. Sonrada yemek masasında onların duyduğunu bilerek bize sabah olanları gülümseyerek, bazen de kahkahalar atarak anlatırdı.



Diagre, başta Weighe kıyılarına zaman geçirmeye gitmişti Sievghet'in gelişinden sonra, ama Sievghet'le Asylum kendi dünyalarını yaratırken o da oraya alışmıştı, hayatı olmuştu kıyılar. 




Diagre'nin taşınmasıyla kıyılara Bejeihn Körfezi denilmeye başlanmış ve gitgide işe yaramaz bir sahil yerini koskoca bir Balıkçı Kasabasına bırakmıştı. Dyesca Bejeihn, Diagre'nin evi, bu balıkçı kasabasıydı yani. Toprak canlanmış, hayat başlamıştı orada. Sanki Diagrenin özünden doğuyordu bitkiler, şelaleler ve canlılar.


Günlerden birgün Diagre evinden çıktı ve birkaçgün önce sahilde yemek yerken tanıştığı Marson adında bir gençle buluşmaya giderken suda bir parıltı gördü. Denizin açıklarında bir dalgalanma vardı ve ortasında kızıl saçlar parıldıyordu sanki. Olduğu yerden belirgin değildi hiç bir şey. Evinin önündeki küçük iskeleye çıktı, ilerledikçe içinde bir ürperti belirdi, geri dön dedi kendi kendine, herşeyin değişeceğini sezmişti sanki ama ucadoğru devam etti, iskelenin ucuna geldiğinde suda bir kız gördü, kızıl saçlı ve muhteşem bir vücuda sahip, bacakları yerine kuyruğu olan, gençliğindeki dünyada denizkızı diye adlandırılan figürlerdendi sanki, aklına buranın çocuk masallarında anlatılan Meaquaet'lar geldi, çokformlu su cadıları, kendi deyimleriyle Suyun Kadınları, birçok insanın hayatını mahvetmiş, açgözlü yaratıklardı bunlar. Bakışlarını kızdan ayırmadan geri geri yürümeye başladı ama kızın yüzünde ki güven verici bir bakış Diagre'yi büyüledi sanki. Geri gidemedi ve iskelenin en uç noktasına doğru yöneldi.



Meaquaetlardan korkmam küçük cadı söyle bakalım isteğini, dedi Diagre. Kız iskelenin en ucuna geldi ve merdivenlerini tırmanmaya başladı, suyadan çıkan kısımları balık formunu kaybedip insan bedeni halini aldı, sanki küçük bir kız çocuğu vardı karşısında. Korkma, beni Meaquaet sandığına inanamıyorum, demek ki önceden ne bizden ne de onlardan birini tanımamışsın. Biz Paxidolon'un çocuklarıyız onlarsa Paxl'aise teyzemizin lanetlediği ruhlardır. Beni Seilile yolladı, yani annem, Asylum adında bir kızın senin yardımına ihtiyacı varmış.





Asylum'u duyunca Diagre eski günlerini hatırladı, ailesiyle Ingiltere'ye taşınıp orda Brigitte ve kız kardeşleriyle nasıl tanıştığını, gözü önünde Brigitte ve Floryan'a yapılan işkenceleri ve ölümünden yıllar sonra, Diagre yirmidördüne bastıktan ve ikinci eşiyle evlendikten sonra bir gece Brigitte'in rüyasına girip onu eski oyun yerlerine çağırısını. Gittiğinde Brigitte gerçekten oradaydı, yerde neredeyse cansız bir halde yatıyordu. Herşeyi, mutsuz hayatını bir kenara atıp Brigitte'le Zamana gitmişlerdi. Ve son durakları Weighe'di işte.


Peki Asylum nerede, niye kendisi gelmedi bana? Bir cevap alamadı kızdan, birkaç dakika kız iskelede oturup denize baktı ve Diagre'ye döndü sonunda, Adım Vyzb'lle buarada, nasılda kabayım, Asylum'un başına gelenler kara halkının kulağına ulaştı mı bilmiyorum ama denizdekiler bir süredir birtek bunu konuşuyorlar, Asylum Sievghet'i terk etti, annemin ve birkaç dostunun bildiği gizli bir yerde yaşıyor, Weighe'i terkedemedi çünkü, Sievghet ise sürekli ağlıyor, enerjisi bitmek üzere gibi, son zamanlarda yanında Meaquaet'ların bir krdeşi varmış ama kim bilmiyoruz hala, o gülümsetmiş onu ama Asylum uyumuyor, yemiyor ve sürekli gülüyor. Dediler ki o ağladığında gülermiş yüzü, bunu en iyi sen bilirmişsin, son bir kaç gecedir yanındaydım bende, uyuması için doğadan yardım aldık, biz Meaquaet'lerin aksine büyüyü reddeder doğadan güç alırız. Bu son bir kaç gecede Diagre'ye seslendi hep, seni tanımadığımız için anlamamıştık başta ama ben adını birkaç kez duydum Dyesca Bejeihn taraflarına yüzdüğümde, seni bulma görevini bu yüzden bana verdiler.


Diagre Asylumdan yıllardır haber almamıştı, Dyesca Bejeihn'yse hiç adı geçmezdi genç kızın zaten. Birbirlerini unutmuşlardı neredeyse ve yine herşeyi bırakıp kızı görmeye gidecekti. Yolu göster, Asylum nerede? Vyzb'lle bir mektup uzattı ve suya girip yok oldu.







Serenade to Sayin' Goodbye


Ve bir gece karanlık çöktükten hemen sonra iki sevgili gözyaşları içinde kristal kulede buluşmuşlar. Eskiden buz mavisi olan ve huzuru simgeleyen yer artık kan kırmızıymış. Çatlamış duvarları gün ışığını içeri hapsedip, kuleyi kavurucu bir hale getiriyormuş. Asylum Weighe'den çıkamazsam ikimizde öleceğiz, demiş. Eamonn'ı açıklayamamış. Mağaramda saklandım yıllarca ve varlığını hissettikçe ölüyorum, seni seviyorum ama Weighe'i terk etmem gerek, demiş. Asylum'un gözlerinden düşen iki kristal parçasını görmüş Sievghet ve kal, demiş. Kadının onu nasıl sevdiğini biliyormuş ve herşeyi göze almış. Yaparız, demiş. Ama Asylum'un ortaya çıkışıyla Eamonn Weighe doğru yola koyulmuş. O yaklaştıkça Asylum aksi ve gergin bir kadın olmaya başlamış, Sievghet'i kandıran Paxl'aise'lerse lanetliyormuş Asylum'u hergece. Weighe de depremler olmuş, Sievghet daha çok gözyaşı dökmeye başlamış ve Asylum gitme vakti geldiğini anlamış. Günlerce yalvarmış Sievghet'e, Weighe'i terk etmeliyim, demiş ve sonunda bir gece aydönümünde Seilile gelmiş. Mağarada genç bir adam olduğunu sölemiş. Hemen mağarasına giden Asylum, Jerulié'u görmüş. O geldiyse Asylum'da gidebilirmiş. Sievghet'e bir veda öpücüğü bile veremeden aynada kaybolmuş Jerulié'la. İyi geceler, demiş sadece, ve tatlı rüyalar, diye bir fısıltıyıda hayal meyal duymuş Antrum Near Idolun'un derinliklerinde.



Weighe'ten Geçiş


Weighe'in terk edilmişliği sonbaharı yaşanmaz kılmıştı. Zasylomé bir gece kulenin altından yok olmuş ve ertesi gün kristal kule yerle bir olmuştu. Bu gerçekten herşeyin bittiğinin kanıtıydı. En umursamaz ırk bile destanlarına eklemişti Sievghet'le Asylum'un aşkını. Dökülen kızıl gözyaşlarını ve yıllarca süren karanlığı kimse unutamamıştı. Kimsenin önemsemediği tek şey gidişleriydi. Seilile'de ailesiyle terk etmişti Weighe'yi, Asyum'un bütün dostları terk etmişlerdi orayı, kalanların umrunda değildi yaşananların arkasındaki iki ruh, Pax'lar hala savaşıyordu. Peri ırkları yakınlarda buldukları egzotik bir güneşi evcilleştirmişler ve oraya taşınmışlardı. 
Ve iki ruh artık Weighe'den çok uzaklarda, bambaşka hayatlar yaşıyorlardı. Asylum, Maison adını tamamen almıştı artık, Maison Zasylié Charther, insanlara destek olamıyordu, gülümseyemiyordu, Huxley'in dünyasından temin ettiği Soma'larla ayakta kalıp toz pembe bir hayal dünyasında yaşıyordu. Onun dünyası artık Cotthonage adında bir rehabilitasyon gezegeniydi. 
Onu başta misafir eder gibi kabul etmişlerdi ama gün geçtikçe durumunun ciddiyetini görüp fark ettirmeden Diff koğuşuna, yani hayat enerjisi bitmişlerin yanına almışlar ve ağır uyuşturucularla ayakta tutuyorlardı. Herkes seviyordu genç kadını, kimse hayat hikayesini öğrenememişti, ama Floryan'dan sonra ilk kez kimsenin bir beklentisi olmamıştı, sorumluluğu altında olan kimse yoktu ve Eamonn burada onu bulamazdı, çünkü hayat enerjilerini atmosferde hapseden kalkanıyla ve isimlerin bir Maqqe'in bilincinde kayıtlı olduğu güvenlik katmanlarıyla gezegen evrenin en ciddi ve yüksek seviyeli rehabilite ve akıl hastalıkları merkeziydi. Asylum tek rakibiydi oranın zamanında ve şimdi bu gezegende bakım altındaydı. Ama hala doktorlar ona akıl danışır, tecrübesinden yararlanırlardı, genç kadınınsa genelde buna enerjisi olmazdı. 
Sievghet'in ise ne yaptığını kimse bilmiyordu, bilinen tek şey kızıl gözyaşlarının dindiği, Weighe'ten Asylum'un gittiği gece onun da gittiğiydi. Ve Weighe ölüyordu, arkalarında kalan anılarla orda oturmuş, kristal kulenin hayaletiyle birlikte anıların onlara ulaşmasını engellemeye çalışıyorlardı, ama kule yerle bir olmuş, Weighe ise yakın gezegenlerce sömürülüyordu. 
Bir tek Diagre aynıydı, Asylum'un baskılarıyla onun peşinden gelmeyi bırakmış ama ne derse desin arada kontrole geleceğini söylemişti. Kendi dünyası olan kıyı kasabasıyla birlikte Cotthonage'in yakınında boş bir gezegene göçmüş ve oraya hayat vermişlerdi. Gezegene Weighe'te olduğu gibi, Dyesca Bejeihn adını vermişlerdi.  Zamanı sıvılaştırmış ve sıradan insan halkınında, Diagre ve Brigitte gibi zaman kaçkını yani, Aventurin olmalarını sağlamışlardı.

Bu sırada Asylum dengesini yitirmişti,  binlerce kez zamanı büküp asırlar sonrasına, geleceğine bakmayı düşündü, içinde bir ses yankılanıyordu, kehanetleri hatırlatıyordu. Binlerce asırdır sürekli duyduğu kehanetler artık her gee kulaklarındaydı. Uynanıp yanında Sievghet'i arıyor ve kehanetleri duyuyordu..



20 Ocak 2011 Perşembe

ESTRAGON: Kendimizi assak?
VLADIMIR: Bu da bir çesit baglanma vasitasi olurdu.

"Bir takim kalin derili, garip yaratiklariz iste.. uzatiyoruz elimizi birbirimize ama dokunamiyoruz, yalnizca derilerimiz sürtünüyor hepsi bu.."

veyahut;

Yani distopya ile ütopya, dysphoria ile euphoria 'nın birbiriyle karşıt olduğu gibi karşıt değildir.!

Bir Hayat Kadınına

Dün ilham perimi öldürmüşler
Köşebaşına müşteri aramaya çıkmıştı oysa
Saçları mürekkebimdi
Günahını almışlar, güzelde kadındı
Son bir gece okşayamadı saçımı
Bizimkisi zaten zor sevdaydı
Hele ki bir yürüyüşü vardı
Tam bir kadındı
Ama dedi ya şair iki önce
Zor sevdaydı
Kaçardı kovalardım
Aslında bilmezdi asıl kaçanın ben oluşumu
Sırf kovlamam için kaçardı o
Sırf kaçsın diye de ben koşardım peşinde
Sonra dün gece aldım haberini
İsimsiz bir ihbar geldi
Aslında beni vurmak istemiş tetikçi
Atlamış önüme
Vurulmuş dolgun göğüsünden
Ben o sırada evdeydim tabi
Kahvemi yudumlardım tek kişilik gri-deri koltuğumda
İyi de etmişler be
Orosuymuş meğerse
Beni vurmuş bir kimliği meçhul
Kurşunum onun göğsüne dalmış
Ne de çapkınmış kurşunum
Aldatmış beni
O açmış kollarını
Sevişmiş o gece ölümümle bile

Peki Nerede Cesaretim

Ağzımı bile açamıyorum
Fısıltım inletiyor bütün şehri
Duyabilsen sen bile ağlardın belki
Ağıt yakıyorum kendi cenazeme
Öpülesi güzel bir leş duruyor karşımda
Daha dün ki gülücüğü duruyor
Gamzeleri karşımda beni izliyor
Küçük bir kız çocuğu tutuyor elimden
Götürüyor beni çok uzak bir geçmişe
Ağlayışını izliyorum
Küpemin teki elinde
Beni sen öldürdün, diyorum
Ağzımı bile açamıyorum
Çıkmıyor sesim, dudaklarım kıpırdamıyor
Onu sen öldürdün, diyor kız
Kıza ilk kez bakıyorum
Ben duruyorum yanımda
Onu sen öldürdün, diyor
Bense suçu ona atlamaya çabalıyorum hala
Biz öldürdük, diyor küçük kız inatla
O da ağlıyor
Öldürdük onları, diyor
Bizde öldük ama
Öldük işte onlarla
Bir de üşümek var tabi
Seni saran kolların sana ait olmadığını bilmek gibi
Atlamışım kayığıma kürek çekerim 
Bizim açıklarda bir deniz feneri var
Çöker duvarının dibine adını yazarım 
Adın yetmez şiir başlar, sonra da bir roman oluruz
Okunur biter ya hani
Bir de üşümek var tabi
Var, var ama sende varsın ya
Yanında mutlu olmak yakar canımı
Bilirim geçicidir o huzur
Dönüşecektir özleme, kuşku ve kıskançlığa
Peki bunu bilip nasıl da severim tekrar
Hadi sevdim, sevdim ama aşık olmaya korkmaz mıyız ikimizde
Bir de üşümek var tabi

Ha bir de kaybolasım var da şu açıklarda
Onu da boşver şimdilik 

17 Ocak 2011 Pazartesi

Dağıtmaya ihtiyacım var dağılmamak için
Dağılmalıyım belki de bilmiyorum
Aşkın kaç çeşidi vardır Maison
Ah işte onu bende bilmiyorum
Tarihim ikiye ayrılmış
Senden önce senden sonra
Kelimelerim dökülmüş eteklerim sürterken yol kenarlarında
Mırıldanıyorum
Benden önce benden sonra

16 Ocak 2011 Pazar

Bir kaç kelime ve bir kaç iplik

İnce bir çorap sarmalamış beni, odamda ellerim titrerken soğuktan
Ayağımdaysa yüksek topuklar bacaklarıma iltifat eden
Sanırım hatırlıyorum ben bu kıyafetimi
Ve aylar geçtikten sonra kim bilebilirdi tekrar tenimde olacağınızı
Ah bu bizi bitiren kıyafet değil miydi
Sanki hiç giyilmemiş gibi
Bir bakirenin teni tenimdeki
Gözlerimi kaçırırken aynadan
Bu seni terk eden elbiseyi taşıyor kıvrımlarım
Ve birazdan eteklerim dökülecek sokaklara
Topuk seslerim yankılanacak senle gezilen caddelerimde
Yine birilerini incitecek benim parmaklarımdan dökülen sözler
Sakın okuma sevgilim satırlamı 
Kıpkırmızı bir ruj olacak dudaklarımda
Çiseleyen yağmurla sevişecek saçlarım
Dudaklarım aralanıp selam verecek insanlara
O aptal ve tanıdık simalara
Sense bir kelimeden ibaret kaldığını sanacaksın
Ah be sevgilim bu elbise sırılsıklamdı son giydiğimde
Yine yağmur vardı, ben beklerken o kapıda, sırılsıklam ve sağnak
Eve girdiğim gibi duşa girmiştim bu elbiseyle
Çırılçıplak kalana dek tek tek çıkartmış her parçasını
Seni de musluğun kenarında unutmuştum
Ve arka planda çalan 

La Valse d'Amelie

Kafamda basıyordu her notasını ben ısınmaya çalışırken
Hala aklımda damlayan her damlanın nasihatları
Ah be sevgililerim, özledim sevilmemeyi
Bir bar köşesinde 
Beyaz atlı prensini bekleyen kocakarıyı oynamalıydım
Gençken çok güzeldim, demeliydim
Ama aynadan bana bakan bir çocuk var
Yarında genç bir kadın uyanacak bu soğuk yatakta
Ah be sevgili, belki de daha çok ağlamalıydım
Anlatmalıydım damlalara derdimi
Ama yine bu iplikler küfrediyor tenime
Ve aynada ki çocuk yerine bir kadın çıkıyor kapının eşiğinden sessizce



Loved Ones