Viva La Mia

Fotoğrafım
"Second to the right, and straight on till morning.", Kadıköy / İstanbul, Türkiye

27 Aralık 2010 Pazartesi

"Çeşme" için hazırlık..





Mia, kızıl saçları kalçalarını okşayan, bembeyaz teninde çillerin oynaştığı, iri kırmızı dudaklarıyla şehveti, hüzünlü ve meraklı bakışıyla tam bir kız çocuğunu anımsatan bir kadındı artık. Küçüklüğünde her kız gibi bir kadın olmayı arzularken ondokuzunda artık bir yaşlanmıştı sanki. Londra'da Canary Wharf'ın batısında küçük bir apartman dairesinde kedisi Abel'la yalnız yaşıyordu. Yaptığı tek şey sabah evden çıkıp Goyle'un yanına gitmekti, sonra da onun bulduğu müşterileri memnun eder, yüklü bir bahşiş alır ve evine dönerdi. Boş geçen günlerindeyse Deianna ve Beurbei'yle gece kulüplerine gider eğlenir ve yeni müşteri arayışlarına çıkarlardı.


İşten döndüğü bir gece dar bir sokağa girdi, topukları yağmur suyunun ıslattığı zeminde kayıyordu, sokak en fazla otuz metre bile olsa ürperdi ve bir an önce caddeye çıkabilmek için adımlarını hızlandırdı. Goyle'la buluşması gerekiyordu ve çok gecikmişti, onun yanına gitmektende her zamanki gibi korkuyordu. Cam bir kapıda yansımasını gördü, bir an duraksadı, çok güzel bir kadındı artık, Lady in Red'i mırıldanmaya başladı, sokağın ıssızlığını bir anda unuttu. 

17 Aralık 2010 Cuma

Always Needed Diagre

Hayatımı özlemedim, evet ama J'orca'yı özledim işte, her sabah koşuşturmasını özledim. Madam Leaubella'yı Massca'yla basıp, bağıra çağıra açıklama istemesini de. Bize yemek hazırlamayı bırakıp iş pişirmelerinin hesabını sorardı, hemde her sabah, bıkmadan usanmadan onları bulur ve azarlardı. Sonrada yemek masasında onların duyduğunu bilerek bize sabah olanları gülümseyerek, bazen de kahkahalar atarak anlatırdı.




Diagre, başta Weighe kıyılarına zaman geçirmeye gitmişti Sievghet'in gelişinden sonra, ama Sievghet'le Asylum kendi dünyalarını yaratırken o da oraya alışmıştı, hayatı olmuştu kıyılar. 


Diagre'nin taşınmasıyla kıyılara Bejeihn Körfezi denilmeye başlanmış ve gitgide işe yaramaz bir sahil yerini koskoca bir Balıkçı Kasabasına bırakmıştı. Dyesca Bejeihn, Diagre'nin evi, bu balıkçı kasabasıydı yani. Toprak canlanmış, hayat başlamıştı orada. Sanki Diagrenin özünden doğuyordu bitkiler, şelaleler ve canlılar.




Günlerden birgün Diagre evinden çıktı ve birkaçgün önce sahilde yemek yerken tanıştığı Marson adında bir gençle buluşmaya giderken suda bir parıltı gördü. Denizin açıklarında bir dalgalanma vardı ve ortasında kızıl saçlar parıldıyordu sanki. Olduğu yerden belirgin değildi hiç bir şey. Evinin önündeki küçük iskeleye çıktı, ilerledikçe içinde bir ürperti belirdi, geri dön dedi kendi kendine, herşeyin değişeceğini sezmişti sanki ama ucadoğru devam etti, iskelenin ucuna geldiğinde suda bir kız gördü, kızıl saçlı ve muhteşem bir vücuda sahip, bacakları yerine kuyruğu olan, gençliğindeki dünyada denizkızı diye adlandırılan figürlerdendi sanki, aklına buranın çocuk masallarında anlatılan Meaquaet'lar geldi, çokformlu su cadıları, kendi deyimleriyle Suyun Kadınları, birçok insanın hayatını mahvetmiş, açgözlü yaratıklardı bunlar. Bakışlarını kızdan ayırmadan geri geri yürümeye başladı ama kızın yüzünde ki güven verici bir bakış Diagre'yi büyüledi sanki. Geri gidemedi ve iskelenin en uç noktasına doğru yöneldi.





Meaquaetlardan korkmam küçük cadı söyle bakalım isteğini, dedi Diagre. Kız iskelenin en ucuna geldi ve merdivenlerini tırmanmaya başladı, suyadan çıkan kısımları balık formunu kaybedip insan bedeni halini aldı, sanki küçük bir kız çocuğu vardı karşısında. Korkma, beni Meaquaet sandığına inanamıyorum, demek ki önceden ne bizden ne de onlardan birini tanımamışsın. Biz Paxidolon'un çocuklarıyız onlarsa Paxl'aise teyzemizin lanetlediği ruhlardır. Beni Seilile yolladı, yani annem, Asylum adında bir kızın senin yardımına ihtiyacı varmış.






Asylum'u duyunca Diagre eski günlerini hatırladı, ailesiyle Ingiltere'ye taşınıp orda Brigitte ve kız kardeşleriyle nasıl tanıştığını, gözü önünde Brigitte ve Floryan'a yapılan işkenceleri ve ölümünden yıllar sonra, Diagre yirmidördüne bastıktan ve ikinci eşiyle evlendikten sonra bir gece Brigitte'in rüyasına girip onu eski oyun yerlerine çağırısını. Gittiğinde Brigitte gerçekten oradaydı, yerde neredeyse cansız bir halde yatıyordu. Herşeyi, mutsuz hayatını bir kenara atıp Brigitte'le Zamana gitmişlerdi. Ve son durakları Weighe'di işte.




Peki Asylum nerede, niye kendisi gelmedi bana? Bir cevap alamadı kızdan, birkaç dakika kız iskelede oturup denize baktı ve Diagre'ye döndü sonunda, Adım Vyzb'lle buarada, nasılda kabayım, Asylum'un başına gelenler kara halkının kulağına ulaştı mı bilmiyorum ama denizdekiler bir süredir birtek bunu konuşuyorlar, Asylum Sievghet'i terk etti, annemin ve birkaç dostunun bildiği gizli bir yerde yaşıyor, Weighe'i terkedemedi çünkü, Sievghet ise sürekli ağlıyor, enerjisi bitmek üzere gibi, son zamanlarda yanında Meaquaet'ların bir krdeşi varmış ama kim bilmiyoruz hala, o gülümsetmiş onu ama Asylum uyumuyor, yemiyor ve sürekli gülüyor. Dediler ki o ağladığında gülermiş yüzü, bunu en iyi sen bilirmişsin, son bir kaç gecedir yanındaydım bende, uyuması için doğadan yardım aldık, biz Meaquaet'lerin aksine büyüyü reddeder doğadan güç alırız. Bu son bir kaç gecede Diagre'ye seslendi hep, seni tanımadığımız için anlamamıştık başta ama ben adını birkaç kez duydum Dyesca Bejeihn taraflarına yüzdüğümde, seni bulma görevini bu yüzden bana verdiler.


Diagre Asylumdan yıllardır haber almamıştı, Dyesca Bejeihn'yse hiç adı geçmezdi genç kızın zaten. Birbirlerini unutmuşlardı neredeyse ve yine herşeyi bırakıp kızı görmeye gidecekti. Yolu göster, Asylum nerede? Vyzb'lle bir mektup uzattı ve suya girip yok oldu.

16 Aralık 2010 Perşembe

In The Other Mirror (Maison Zasyliéque Charther & imaginary Jerulié Bacqien - Capt'n)

Asylum mağarada Diagre ile yıllarını geçirip hikayelerini anlattıktan sora Diagre ona bir ayna verir, bir gece Asylum yine uyuyamamıştır, Diagre ise daha dönmemiştir, ayaklarını suya sokup Seilile'e seslenir ama Seilile gözükmez, saatlerce suyu dalgalandırdıktan sonra soyunur ve suya girer, bu sırada kıyaya doğru baktığında kenarda bıraktığı aynanın ters dönmüş olduğunu görür, sanki utanmış gibidir aynası, şaşırır, hemen giyinip aynasına bakar, ama ayna hala sıradan bir aynadır, yine kenara geçer ve aynasına bakarak bir sarkı mırıldanmaya başlar, yalnızlığı arttıkça sesi de yükselir ve aynadanda bir mırıltı gelir, sahibini göremediği bir ses. 


1927 yılllarında, Côte d'azur yakınlarında bir köyde Jerulié Bacqien adında onaltı yaşlarında bir genç vardı. Yaşıtlarından olgun tavırlarından dolayı dışlanmıştı. Ve odasındaki aynasının karşısında resimler çizmek en çok zevk aldığı şeydi, bir gece bir mırıltı duydu, sonraki gecelerde bazen aynı ses odaya yayılırdı. Bir ilkbahar gecesi, Jerulié bu sese eşlik etti..



15 Aralık 2010 Çarşamba

Gece'm

kızıl bir dalga kaplar gecemi
satırlarımı kaplar gecemde
çekmecelerimde bulamadığım gerçekliğimi
dudalarımda ararım geceleri


narçiçeği bir hırka üzerimde
göğüslerimde mürekkep lekesi var
ojelerim ve ellerim bembeyaz
dudaklarımda dünden kalmış ruj izlerim


odama girer gece
çıplak tenime değer sakince
ama korkum değil beni ürperten
tenime değenin sen olmayışın sadece

Paylaşmak

bir gözyaşı süzülür yanağımdan aşağıya
burnumun hizasını geçer
dudağıma deyip gıdıklar beni
güldüremez ama
gülemiyorum son zamanlarda
gözyaşlarım dudakları olsa belki gülümserlerdi
ama yalnız onlarda
yalnız başlarına otururlar dudaklarımda
soğuk yatağımda ve soğuk ellerimle silinişlerinde
taburemi çekerim aynamın karşısına
göz kalemini sürerim kalın ve simsiyah
dudaklarımı kırmızıya boyar dansederim
bütün gecem böyledir bazı bazı
sonra dayanamam soğuğa
yatağa geçer üstümü örterim
en az üç kat yorgan ve bir yalnızlık
yatak soğuk tenimi kaplar
yorgan tenimden de soğuk
alırım sigaramı
uzanır ateşime yakmaya uğraşırım
bitmiş bütün çakmaklarım
hey sen ordaki
ateşini alabilir miyim
üşüdüm bu gece yine
kibrit de idare beni
evet evet sen
arkaplanda ki
bankta yalnız oturan bir delikanlı hani
gözyaşlarım başım yastıktayken çapraz akar hani
burnumun kenarına dolar gıdıklarlar burnumu
evet sana dedim
dudağında gülücük kalmış biraz alabilir miyim?



14 Aralık 2010 Salı

Bize ait

Neden bu acı
Nasıl başadı veyahut biter mi acaba
Nasıl sonlandıracağımı düşleyebiliyorum sadece
Başarısızlığımı burda da sürdüyorum ama
Neden hala uyanığım
Neden döndü eski korkularım
Yorganımın altınca binlerce kelebek dans ediyor
Arkafonda fransızca bir şarkı
Erkek bir vokal eşlik eder gözyaşıma
Gitme demeye hakkım yok giden benken
Ama içimde gitme diye feryat eden biri var
Neden ama
Ne kadar çok ama var cümlelerimde
Çırılçıplak dans ediyor ayna karşısında ve gözlerini izliyorum
O gözler bana ait değil
Sanada değil
Bizim olan gözler orada
Sararıyor ve küfürler ediyorlar bana
Bir şarkı mırıldanıyor dudaklarım
Ben uzaklardayım
Bir deniz kıyısında belki
Bir kayaya oturmuş dalgalara dert yanıyorum
Bir şarkı yükseliyor gitgide
Öyle bir şarkı ki hiç sevememiştim sana dek

Two Shading Shadows And An Old Bed


iki gölge yürüdü dün
iki gölge sevişti eski karyolada
iki gölge sadece
iki gölge dans etti zamanda
sonra güneş açtı gölgelerin üzerine
biri uyuyabilirim sandı
onca huzurdan sonra gözlerimi o yokken de kapatırım, dedi
ve iki saat sonunda yine gözlerindeki çapaklarla başbaşaydı
sonra gölgeler şekillerini kaybetti
baş ucumda izlediler beni
küfrettiler korkaklığıma
ve sevişmeye devam ettiler
kokusu karyolada
benim başım yastıkta
iki gölge güldü bana
asylum mağarasında ağladı ve aynasını kırdı
kırıklarla duvara iki gölge çizdi
iki gölge sevişti soğukta
iki gölge buğulandırdı camı
cama iki gölge çizdiler
sonra biri güneşe karıştı ve yandı
diğeri de soğuktan öldü
iki gölge vardı dün gece
eski bir karyolaydı dünyaları
iki gölge sevişti eski karyolada
biri kalkıp çıktı
diğeri soğuk yorgana sarıldı
ve üşümeye devam etti
sonra kahkahaları arttı baş ucumda
seslerden dolayı mürekkebim kaçtı
balkona çıktım
yataktan daha sıcaktı
iki gölge vardı dün gece
iki gölge sevişti deli gibi
iki gölge vardı
o iki gölge aşık olmuşlardı birbirlerine
biri karyoladan kalktı
diğeri ağladı



Olası Başlıklarımız..

- Origin of The Evil (Brigitte&Diagre - Floryan than Eamonn)
- Imaginarium of A Nymphomanié (Pax and all others)
- Zasylomé (Asylum - Zau)
- Antrum Near Idolon (Asylum&Diagre - Honetté)
- Autumn in Antrum (Diagre & Seilile to Asylum)
- In The Other Mirror (Maison Zasyliéque Charther&imaginary Jerulié Bacqien - Capt'n)





13 Aralık 2010 Pazartesi

Asylum'un Çöküşleri 1 Eskiz ( The Other Mirror)

Jerulié, aynadaki yansımam, hayali arkadaşım. Origin of Evil'da bir hayatı var, yani Brigitte'in hayatında, Brigitte'in Asylum'dan sonraki zamanlarında, Maison'ın başlangıcında; Diagre mağaraya gelip bir Asylum'u bulduktan, ona bir ayna getirdikten ve Asylum'un son parıltısınıda Nique'in yok edişinden sonra. 

Asylum ve Diagre mağarada oturup aylarca olanları anlatırlar birbirerine. Zaman akmaz sanki ve bir gece Diagre uyurken Jerulié aynadan fısıldar. Maison, maison! Uyan, ben senim, bizim, konuş benimle...




bir gece


dansediyorsun, dar bir pantolon giymişsin,

ayağında en koyusundan siyah, rugan çizmeler.
üzerinde yine dar, beyaz bir t-shirt var.
saçların yine dağılmış ordan burdan,
hepsi anlatmaya çalışıyorlar,
her bir teline kaç kişi dokundu,
sadece dün gece hem de.
yine de mutlusun, içtiğin bu belki
on üçüncü tekila shot.
anlayacağın zil zurna sarhoşsun,
hızını alamayıp,
barın bankosunun üzerinde dansa başlıyosun.
üstünü de çıkarıyorsun
ve kıvırta kıvırta oynuyorsun.
sonra beni görüp duruyorsun.
uzunca bi sessizlik oluyor,
insanlar neden durduğunu merak ediyor bi anda
ve bana ilan-ı aşk ediyo'sun.
nerde mi,
rüyamda..
yoksa sen alışmadın mı hala?

Can Yılmaz - Wilde Warner

Birazda Ölmek Gerek

“Nitekim, kötülükler içinde en müthişi olan ölüm, bizim için hiç birşeydir. Çünkü biliriz ki, var olduğumuz zaman ölüm yoktur, ölüm olduğu zaman da biz yokuzdur.” – Epicurus


“Eğer doktorum bana yaşamak için sadece 6 dakikam kaldığını söylerse, kara kara düşünmez, biraz daha hızlı yazmaya koyulurdum.” – Isaac Asimov


“Yaşamak için bir sebebim var. Memnuniyet ölmektir.” – George Bernard Shaw


“Nasıl yaşamam gerektiğini düşündüğüm zamanlarda, nasıl ölmem gerektiğini öğrendim.” – Leonardo da Vinci


“Ölüm, çok büyük bir macera olacak” – J.M. Barrie (Peter Pan)



“Yaşamlarımız süresince düşlediklerimiz ütopya. İdeal ise ölümümüzün meydana gelmesi.” – Victor Hugo

“Ömrünüzün yalnızca iki anı canlıdır. Biri dünyaya geldiğiniz, diğeri de ölümle burun buruna geldiğiniz an.” – Ian Fleming (You Only Live Twice)

“Korku, ölüm korkusu değil. Yakında öldüğümüzde, uzunca bir süre ölümsüz olacağız” – Benjamin Franklin

“Eğer benden önce ölürsen, yanımda bir arkadaşımı da getirebilir miyim diye sor” Stone Temple Pilots


12 Aralık 2010 Pazar

Fısıldıyan bir maske


























SUS, sakin ol, bunlar gecenin sesi, geçmekte olan gecenin sadece.
Tanıyamadığın kadın sensin, hani aynadan fısıldamakta şu an
Söndür mumları, üfle dumanı yüzüne ve kaplan sisle
Masken yüzüne kaynamakta, acıdığını bilmediğimi sanma
Saçların dalgalanıyor, topuzun açıldı rüzgarın çığlıklarıyla
Soğuk, üzerindeki yorgan tanıdıklığını yitirirken
Gece soğuk, sense uzaksın artık

Kırmızı bir çift dudak ve koyu kahve gözler
Gözler rötüşlü siyah kalemin gölgesiyle
Dağılmış makyajın kandırıyor seni
Dinleyemediğin müzikler yankılanıyor kafanda
Bizim şarkımız mıydı o,
Hiç sevmediğim şarkı
Tek bir anlamla en sevdiğim olan
Emri vaki şarkı
Kafamda anlam kazanan

Gözler derinlere işlerken susuyorum
Her gece yatak daha da uzaklaşırken ben daha yalnızım
Yakındır maskem kaynayacak bakışlarımın ötesine
Düşüncelerimi belirleyecek belkide
Acıların adını değiştirecek ve ben yine o kadını bulacağım gecemde

Verilmiş sözler var
Gecenin fısıltısında o sözler var hala
Tutulacak bazı bazı
Unutulmasa da maskeyle derimin arasına kanayacak bazende
Ve gözyaşları kanımı tükettiğinde
Kimseyi tanımayacak hale geldiğimde işte
Özelliklede kendimi
Biliyorum dönüşeceğim şeyi

Tanışmıştık değil mi
Yıllar önce öldürmeyi denedin beni
Ve bir el tuttu son anda
Ama şansımı kaybeden bendim
O eli çekim uçurumdan atan ve beni iteceğin anı bekleyen
Ben kimim peki

Soğuk can yakar mıydı
En sevdiğim rüzgar küfreder miydi bana
Dalgalar beni dinlemez olacak mıydı
Ve kelimelerim itaatsiz

Aynada bir sessizlik var artık
Yabancılarla konuşmazlardı ama beni tanımıyorlar mı ki
Kırmızı dudaklar beyaza çalmış bu sabah
Gözler hiç olmadığı kadar uzağa bakmış, aynaya bakamamış
Tenim bembeyaz, tanımadığım yansımamsa gülümsemekte
Bu sabah tanıdık değil hiç bir geceye
Anlam veremediğim tenler susmuş ve anlamsızlaşmış iyicene

SUS, sakin ol, bunlar gecenin sesi, geçmekte olan gecenin sadece.

7 Aralık 2010 Salı

Floryan'ın Yankısı




.Zasylomé;
Duymayan pek yoktur aslında, hiçliğin ortasında açmış bir kiraz ağacının adı, etrafına yapılmış kristal bir kule var, daha doğrusu bu kristal kule, orada bulunan eski kulenin yerinde bir gecede oluşmuş.
Zasylomé ise işte bu kulenin mahseninde bulunuyor, mahsenin üstü açık sayılır, kulenin en tepesine dek giden bir açıklık var her kattada, Zasylomé inatlaşır gibi yaşamaya ve uzamaya devam eder orda. Bazıları da ona "Öz Ana" da derler. 
İşte bu kule; işlemeli duvarları eskiden yaşamışların ve bir zamanlar Lunatic Asylum'da bulunmuşların hikayeleriyle işli, çok küçük ve artık duvarların parçası olmuş resimlerle dolu, içinde sürekli bir kaynağı belirsiz bir müziğin yankılandığı, duvarları aynalarla çevrili, efsanevi bir kule artık; duymamanıza saşırdım, bizim ailede en az yedi kuşaktır hikayesi anlatılır. 

Hikayesi de şöyle;
Burası, yani kulenin bulunduğu yer; Weighe, eskiden güneş doğmayan bir gezegenmiş, üzerinde hiç bir yaşam formu yokmuş, bir karadeliğin altında yörüngeye oturmuş, sanki zamanın başından beri orda savruluyor gibi hareket edip dururmuş. Üzerinde de "Lunatic Asylum" varmış, bilinen tüm zamanın en iyi akıl hastanesi, her ırktan, zamandan ve gezegenden canlılar gelirmiş buraya ve döndüklerinde hiç olmadıkları kadar iyi olurlarmış. 
Aslında Weighe'de olanlar, Zasylomé ve öncesi hep Brigitte adında, Victoria döneminde yaşamış soylu ve güzel bir kadının devinimleriymiş. Brigitte yani "Lunatic Asylum"un yaratıcısı ve doktoru, kaderiyle ve gözyaşlarıyla, bildiğimiz ve yaşadığımız evrene sürekli şekil vermiş. Zaman içinde binlerce değişik isimle anılmış, yorgun düşmüş ve başından geçenlerin etrafına olan etkisini asla tam olarak bilememiş. Çünkü bir canlı böyle bir yükle yaşayamazmış. Zamanlada Zasylomé oluşmuş ve bu yükü sırtlamış derler gezgin filozoflar.
Brigitte'in Weighte gelişi onun başlangıcı veya sonu değilmiş zaten, ama başta sıradan bir hayatı olan sıradan bir kadınmış Brigitte. Zaman içinde, Floryan' a olan aşkından dolayı başına gelenler ve ölümünden sonra gittiği Siencyneac; yani insanların genelde cennet - cehennem olarak adlandırdığı, ölümden gidilen boyutta olanlar onu delirtmiş, ama o kadar güçlü bir enerjisi varmışki, zamanın sınırları onu tutamamış ve yeniden yaşama dönmüş, sonunda en yakın dostu Diagre onu Eamonn'dan, yani sevgilisi olan Floryan'ın dönüştüğü kişiden korumak için buraya getirmiş; Weighe adında bomboş ve amaçsızca savrulan bir gezegene. Birlikte köhne bir kule yapmışlar.  Zaman geçtikçe burası çok ünlü olmuş işte, Brigitte yolu düşenlere karşı davranışlarıyla ve ihtiyacı olan herkese yaptığı yardımlarla ün saldıkça burada Lunatic Asylum oluşmuş, Brigitte'in yüzyıllar içinde sürekli değişen adı burada Asylum olarak bilinirmiş. Hastahanenin kalbiymiş bu kadın. Gelenleri; onun gelişiyle etrafta yetişmeye başlayan binlerce tür bitkinin karışımlarıyla iyileştirir, en umutsuzları bile hayata kavuştururmuş. Karışımlarını ne kendisi ne de Diagre bilirmiş, çünki Asylum bunları neredeyse bir trans halinde oluştururmuş .
Tek bir şartı varmış; iyileşenler Lunatic Asylum'u hatırlamamalıymış. Yoksa normal hayatlarına asla eskisi gibi devam edemezlermiş.
Sonra birgün Simone adında bir genç adam gelmiş, gözlerinde meleklerin bakışıyla Asylum'u kollarına almış, artık Eamonn olmuş olan Floryan ise bunu duymuş ve dayanamamış, kadınının yerini öğrenmiş ama varlığını hazırlanana dek belli etmemeye karar verip, Simone'ın peşine kelle avcılarını yollamış, ama boşunaymış çabası; Asylum zaten eriyen bir kartanesi gibiymiş, Simone onu kullanmış, saflığıyla ve enerjisiyle beslenmiş, gözlerindeki melek bakışı arttıkça içindeki şeytan Asylum'u boğuyormuş, Asylum bunu çok geç anlamış, nehre gitmiş, son bir kez dertlerini suya akıtıp kendinide suya bırakmış.
Sürüklenmiş, kayalara çarpıp yaralanmış, Meaquaet'ler; yani çokformlu su cadıları tarafından oyuna getirilmiş ama hiç çabalamamış nehirden çıkabilmek için ve gittikçe Weighe'nin sonuna yaklaşmış. Düşüşüne en fazla bir iki günü kalmış ama o baygın bir haldeymiş ve yaşadıklarının farkında bile değilmiş artık.
Asylum şelalenin kenarına doğru, bilinçsizce son şarkısını mırıldanırken nehrin kuzey kıyısında bir karaltı belirmiş, bembeyaz tenli, cüppeli bir erkekmiş bu, gözleri simsiyah parlıyormuş, Asylum'u görüp zayıf bir kahkaha atmış, sorada uzanıp çırılçıplak ve yaralı bedenini kucaklayıp karaya çıkartmış. Günlerce bir kovukta iyileştirmeye çalışmış kadını, ama hayata dönüşü Asylum'un sonsuz enerjisine kavuşması sonucu olmuş.
Sievghet, yani Asylum'u kurtaran adam kızın enerjisini hissetmiş ve aşık olduğunu zannetmiş ona, onu temizlemiş, büyüleriyle yatıştırmış zihnini. Sonunda Asylum hastanesine dönebilecek hale gelmiş, ama Sievghet onu bırakmak istememiş, ve uzun bir tartışma sonucu Lunatic Asylum'a onunla birlikte gitmeye karar vermiş.
Asylum arazilerine dönerken bir harabe görmeyi bekliyormuş. Ama kiraz ağaçları arasında bir kule görmüş, buz mavisi bir kristalden, tepesi gözükmeyen, bulutları delip geçen bir kule. Diagre'yi aramış gözleri ama bulamamış, Diagre is Sievghet'i gördüğü için saklanmaktaymış, arkadaşının hayatına giren erkekleri daha önce görmüş ve sonu hep kötü oluyormuş. Bu arada beraberlikleri sürerken Sievghet Weighe'i mühürlemiş, kimsenin girip çıkması mümkün değilmiş artık, çünki Sievghet Asylum'u çok fazla kıskanıyormuş. 
Birgün Asylum uykusundan Eamonn'ın sesiyle uyanmış, sesi takip edip kulenin mahsenine inmiş, ve orda devasa bir Kiraz Ağacı görmüş, bu Zasylomé'muş, Zasylomé Weighe'in canlanışını anlatmış genç kadına, Sievghet ve Asylum'un biraraya gelişinden doğan enerjiyi, ve Asylum'un duyduğu çığlıkların nedenini. Sesler Eamonn'a ait değilmiş, zamanda sıkışan Bagbie'den geliyormuş, Brigitte'in babası olan ve zaman ilerledikçe korkulan bir kara büyücüye dönüşen bu adam tarihte bilinen en kötü kişiymiş ve Brigitte'le Floryan'ı günlerce işkence ederek öldürmüş olanda oymuş aslında, ama Zasylomé, kıza ulaşamaması için onu hapsetmeyi başarmış, Floryan onun lanetinin sonucu olarak Eamonn'a dönüşmüş, beden bulana dek paylaştığı deriymiş Bagbie'nin ve zavallı Floryan hala içerde bir yerlerdeymiş.
Hikayeyi duydukça eskiyi hatırlayan ve aynı acıyı içinde hisseden Asylum, Sievghet'den de kaçmaya karar vermiş, ve hemen Seilile adındaki bir dostundan yardım istemiş.
Seilile de bir su perisiymiş, sevgilisi olan hava lordu Dieme uğruna savaşmış, ateş özlerine gelin gitmeyi reddetmiş ve sonunda o ve Dieme, Weighe'e sürgün edilmişler, ama Brigitte'in gelişiyle Weighe neredeyse bir cennete dönüşmüş ve sürgün edilişleri mutlulukları olmuş. 
Asylum ve Seilile nehir kıyısında buluşmuşlar ve Seilile ona gizli mağarayı göstermiş, amacı kadını bir kaç gün orada saklayıp sonra yakındaki Syslien gezegenine kaçırmakmış ama mühürden haberleri yokmuş. Günlerce uğraşmış ve Sievghet büyüsünü sezmesin diye ağırdan almış ama ne Asylum'u ne de kendini Weighe'den çıkartamamış ve oraya saklanmasını tembihlemiş, bir şekilde diğer perilerden yardım alıp çıkış yolu bulabileceğine inanıyormuş. 
Gittikleri mağara ise japon balıklarının kaynaştığı ve sonunda küçük bir bahçesi olan, muazzam güzellikte bir sığınakmış aslında. Asylum'u herkesten ve herşeyden koruyan ve ona sıcacık bir yatak olan bu mağarada da kiraz ağaçları varmış. Asylum vaktini suyun müziğini dinleyerek ve gelen diğer su perileriyle oynayarak geçirmiş ama sürekli bir eksiklik hissetmiş kalbinde.
Sonra yağmurlar başlamış, başta olağan ama zamanla kızılaçalan sağnak yağmurlar. Sievghetse Asylum'u arayıp durmuş. Bir gün Dieme gelip Sievghet'ten haber getirmiş, bu yağmur onun göz yaşlarıymış. Bu arada Zasylomé'un ölmeye başladığı duyulmuş ve ağızdan ağıza yayılmış, kimileri Asylum'un öldüğünü, kimileri kara büyücü olduğu için Sievghet'ten kaçtığını söylemiş. Ama Asylum canlı kaldıkça ölmemiş Zasylomé. 
Hala da o kulenin içinde büyüdüğünü söyler bazı gezgin filozoflar, gezegenin dışından kulenin tepesi görülürmüş, Sievghet ise hala kulenin tepesinde kızıl yağmurları ağlarmış, demekki Asylumda hala Weighe'de, çünki hala kimse girip çıkamaz oraya, belkide hala aynı mağarada şarkı söylüyordur usulca.


























İthafen, Mektup...

sanırım yaşıyorum hemde mutluyum hemde büyük harfle, çünkü kendimi inandırmayı başaramazsam nasıl mutlu olurum ki?
herkese yalan söyle, kendine özellikle de! çünkü böyle olmalıydı, hem kime dürüst olacağım ki, kim dinler beni? sus! susmalısın! maskeni tak ve baloya hazırlan, riske gir, kendini kanıtlamaya çalış kendine ve iyice bok et, yağmura çık, ıslan, sırılsıklam ol, uyu, uyumalısın, dene en azından! üzerimde ki yorganımdan kilometrelerce uzakta nasıl ısınacağım? sus! bir kez daha söylemem! sadece sus! kimse duymayacak zaten, anlaşılmayacak, kandır kendini de, masken kaynasın tenine, olması gerektiği gibi, kendini öldür, onu koru! bak gülümsüyor aynı yerde oturup gün doğumunu izlerken, sus! maskeni seç sadece, gülücükler; sahte ve soğuk, sokak; yalnız ve ıslak, bu ben miyim? tabi ki, artık sensin, sen olmalısın! inanmalıyım bunlara ve susmalıyım! dikişler açılır ve kanama başlar, zero yanımda kaldı, gözyaşlarımı yalarken akanın kan olduğunu gizledi senden, bizi bırak, sen kaç! Maske! Sessizlik! Bunlar gerekli, unutma amacımızı, geri geldim sadece, sakladığın yerden çıktım, o kadar çok dış ses vardı ki, bak dediklerini yapınca da sana düşman oldular, onlarla savaşamazdın, yalnız savaşmayı denedin, ve ben geldim, tak beni yüzüne ve dans et, kahkaha at, yalnızken dinlenmene izin veririm, ama en ufak kıpırtıda geri geleceğimi unutma ve sakın kaçmaya kalkma, başladın ve bitirmelisin, ben yalnız değilim ama sen öylesin, korkma ben geldim artık ve bir daha yalnız kalamayacaksın! kendini arıyordun değil mi? pembe mi, ama seçimleri artık ben yaparım, daha zayıf düşeceksin ve daha yok savaş yaran olacak...

5 Aralık 2010 Pazar

Özür dilerim unutmuşum
Gözlerim dolduğunda ağlayanın ben olmadığımı
Canım yandığında hep siz daha çok ihtiyaç duyarsınız
Sıcacık bir sarılışa ve güçlü kollara
Özür dilerim yinede
Denedim aslında
Küçük bir kız çocuğunu saklamıştım dünüme
Yardımcı olabilmek için bir kadın olmayı denedim
Biliyorum hep sizin ihtiyacınız oldu ilgiye
Bense ağladım bazen
Ama nerde o kız çocuğu
Sevdiği rengi bile bilmeyen bir kadın mı oldu
Bir bukalemun gibi kamuflaj olmuştum
Siz uyum sağladığımı sanırken ben yorulmuştum


Kabus 3

Korkuyor musun diye sormuşlar
Çok korktum dedim
Nedenini bilmek istemişler
Asla hatırlayamadım ki söyleyeyim
Bir avuç gülücük saklamışım
Sanırım zamanı gelmiş diye çıkarttım
Makyaj çantamda biraz buruşmuşlar
Küçükmüşüm o zamanlar 
Yinede tam oldular 
Doğum günümü kutlayasım geldi
Sona yaklaşmamı kutladım
Bir hediye paketi buldum düşümün kenarında
Açtığımda artık orada değildim


Kabus 2


Küçük kız ip atlar
Bilmez ki ilerde ki bankta bir kadın ağlar
Kadın oturmuş ağlar
Unutmuştur günler önce ki düşünü
Unutmuştur ama nedense ağlar günlerdir
Gökyüzü cansız gözükür gözüne
Kaydıraktaki çocuğun şarkısı ağıt gibidir
Oysa ki sabah kalktığında yoktur birşeyi
Ama an geçince düşer o mısralar diline
Kabus, der
Hatırlayamıyorum!
Kabus cevap verir
Kötü birşeyler olacak,
Unut beni
Kadın banktan kalkar

Yürür


Kabus 1

Kelimeler tedirgin
Kaçarlar dökülmemek için dilimden
Ama içimde bir uğultu
Anlamadığım bir masalı anlatır bana
Gözümden bir iki damla iner
Dudaklarım kurur
Korkarım
Hemde çok korkarım ne olduğunu bilmeden



Grafic By: Naz <3

Loved Ones