Viva La Mia

Fotoğrafım
"Second to the right, and straight on till morning.", Kadıköy / İstanbul, Türkiye

30 Kasım 2010 Salı

Zamanın Yolcuları

Zamanın yolcuları
Ve eski bir şiir
Tekrar  ve tekrar, hatırlayamadan
Başarısızca kağıda dökmek sadece

Zamanın yolcuları
Ve kırık bir ayna
Karşısında duran yaşlı bir kadın
Asla tamir ettirmeyecek sadece

Zamanın yolcuları
Ve ıssız bir kaldırım
Geçenlerin altında ezilmiş
Bir daha toparlanamayacak sadece

Zamanın yolcuları
Ve dağınık bir oda
Artık kimse girmeyecek
Bir tek o hatırlayacak sadece

Zamanın yolcuları
Ve bir gün dönümü
Bir oda, bir sandalye
Bir ayna, bir hatıra
Bir masa, bir kalem
Bir kaç resim,
Ve boş bir günlük

Yürümek

İzmaritini fırlattı, bir yandan asla düşünmediği şeyler vardı kafasında
Asla istemediği bir yol tepmeliydi, başaramamalıydı belki sonunda
Belki düş kurmamalıydı artık, sadece artık varolmasa daha iyi olabilirdi
Daha iyi bitebilirdi gözyaşları, gerekli yerlerde kullanmış olsaydı eğer
Kullanamaz mıydı kalan duygularını da, acıkabilirdi isteseydi

Sarmal bir mediven çıktı
Sonunda hiç bir yere çıkmadı

Yalnız başına bir koltuğa oturdu
Bir anda etrafına şehir kuruldu

Bir çiçeği koparttı
Kalan vaktinde nasıl ölündüğünü seyretti

Ve ölüme yürüdü
Son anda korkup kaçacağından emin olsa da
Yürüdü.

Ve Sona Erdi

Yaşlı bir bulvar, çökmüş bir köprü,
Kenarında kendi kendine mırıldanan bir fahişe
Diyor ki, kimse üzülmedi bana
Kimse düşünmedi bedenimdeyken
Ve şimdi, gitmek isterken hala
Hala bu hayattan birşeyler umuyorum kendi kendime.
Ama gitmeliyim

Issız bir orman, Durgun bir nehir,
Kenarında çırpınan küçük bir karaltı
Düşünüyor kendi kendine, neden bu şekilde
Ben bu olmak istememiştim
Ama ben bu bedende yaşamayı sevmiştim.
Ve şimdi, gitmek zorunda kalmışken hala düşünüyorum,
Hala, başka bir şansım var mıydı?
Bilmiyorum

Boş bir bina, uzun süredir kapalı bir kapı,
Kenarında kendi kendine ağlayan kısık bir ses
Susuyor, konuşamıyor, hıçkıramıyor,
Biliyor ama kaçamıyor, çabalayamıyor.
Ve şimdi, götürecekler onu
Hala kendi seçimlerini yapamayacağını söyleyenler,
Sadece götürüyorlar onu istemediği biri yapmaya.
Ve gidiyor

Saat

Tik tak, tik tak, tik tak, tik tik tik tak tik tik tak tak tik tak tak tak
Ve duyduğum onlarca ses daha,
Kayıyorlar, karışıyorlar, ve artık varolmuyorlar
Herneyse onlar, bir zamanlar nasıl geldilerse kulağa
Artık kimse değiller
Hiç bir şey olamayacaklar bir daha
Anlamları yitmiş, sesleri yitip gitmiş
Sadece bir kaç anıda arka fon olmuş
Asla hatırlanmayacak olanlar onlar
Sesler, bir suya dokunuş gibi
Hayretle izlenip yitip giden sesler
Bir trenin geçişi,
Bir çığlık,
Eski bir sevgili,
Sokakta veyahut kafanda anlamını yitiren binlerce ses,
Öldürdüğümüz bir metronom gibi,
Zarar verdikçe güçlendiğimiz,
Anlamlarını çaldığımız sesler sadece.

Senin Caddelerin

Bana ait olmayan caddelerinde gezdim bütün sabah
Akşamı beklemek hiç bu kadar zor olmamıştı
Gelmeyeceğini bildiğin bir treni
Gece yarısı yalnız beklemek gibi
Korktum, ağladım, umdum
Haksız mıydım
Gelmedi
Bana ait olmayan caddelerinde gezdim bütün gece
Bir zamanlar sahip olduğum gündüze artık uyanamamak gibi
Sadece gözlerim açık bekledim
Arka planda sakin bir müzik
Sesler seni hatırlattı
Düşler seni
Sen seni
Bana ait olmayan caddelerinde gezdim hayatım boyunca
Yoruldu ayaklarım
Ayakkabılar yara yaptı
Harflerimi kaybettim
Seni kaybettiğimiyse asla kabullenmeden gezdim
Mırıldandım
Üşüdüm
Üşüttüm
Yatağa düştüm
Terledim
Seni kustum
Seni gezdim
Sana yoruldum

Romantizm

Romantizmin öldüğü bir dünyaya doğmuştum
Ama içimde beni öldüren bir heyecan vardı
Bir tahrik bir kelebek bir ölüm
Bir sözcük bir dokunuş bir sevişme
Sözlerim alay konusuydu
Hislerim sürekli içimde saklı
Hapsedilmiş cesetler gibi
Romantik olmayı istemedim
Ağlamayı sevmeyi kaybetmeyi
Düşünmeyi büyütmeyi saklamayı
Ama bunlar bendim
Hapsoldukça sahip olanlardı bana
Bunlar biz olduk
Sen oldun
Ben öldüm

Sıradan

Karanlık sokağa girdi
Herşey sakin ve olağandı o an
Ama o sokağa girdiğinde
Nedense içindeki ürpertiyi boş verdi
İlk defa devam etmeyi denedi
Sadece boş vermeyi istedi
Sadece sokağa girdi
Yürüdü
İlerledikçe korkusu azaldı
Herşey o kadar gündelikti ki
Onu tedirgin eden şeyleri boşvermişti
Yürüdü
Birşeyler onu reddetsede
Kabul edilmeyeceğini bile bile
Gözlerinin dolduğunu bilmeden yürüdü
Yürüdü
Yürüdü
Yürüdü

Bir Kadın Daha

Sakin bir koy vardı önümde,
Beni dalgalarında boğmayı bekleyen
Hatırlamadığım bir geçmişte boğmuş olan belki de
Ve rengi kızıla çalan yapraklar dökülmüş üzerine
Ve ayışığı vurmuş dalgalarının kıvrımlarına
Bir kadın bedeni gibi
Tüm kıvrımları hareketli ve pürüzsüz,
Tüm hareketleri esnek bir kedi gibi
Narin ve kırılgan belki de
Hassas ama temkinli bir kadın bu
Ayışığında yıkanan
Koyu dalgalandıran bacakları
Suyun serinliğinde diken diken olmuş bacakları
Suyun içinde kayboluyor gittikçe
Kayboluyor sessizce,
Çıplak bedeni, yüzü, saçları
Bir daha çıkmamak üzere suya giriyor
Ve kayboluyor sessizce

Güzelim

Düştün be güzelim
Hiç sevilmemiş gibi düştün gözden
Ne kadındın ki İskenderleri ağlatmıştın
O kadar büyük bir acı bu kadar küçük bir arzunun çocuğu olabilir miydi

Ağla be güzelim
Gidenlere alışıktında
Dönenler bu kadar koyar mıydı insana
Saçlarını severken uyandırıp
Narin tenine arzuyla dokunup
Seni bir kenara atması mıydı nedenin

Sus be güzelim
Konuşman değil sorun söylemen
Yalvaramazsın ikimizde biliyoruz
Gururun var ki ağlayamazsın da

Bekle be güzelim
Zaman gösterir gerçek acıyı
Unutulamayandır asıl acı
Unutamazsın ikimizde biliyoruz

İkimizde biliyoruz be güzelim
Ben biliyorum
Sen biliyorsun

Başka kimse bilmiyor be güzelim

Dönüş

Bir kedi gibi,
Sakin ve sokulgan bir hatıra,
Omzunda ağlayan, seni de dertlendiren cinsten
Ve bir aşk mektubu gibi
Her satırı binlerce anlama gelen
Belki de binlerce şeyi söyleyemeyen
Böyle bir an, böyle bir dakika işte
Beni uykunun koynundan uyandırıp,
Sen küpelerimi çıkartırken beni ağlatan
Biliyorum sadece rahat etmemi iştemiştin,
Belki de bir koruma içgüdüsüydü bu sende
Dayanamadan ettiğin küçük bir temas,
Sonra da kendini korumak için kaçmıştın yalnızca
Ama kaçtın, belki de dönmemek üzere,
Bir kaç kelime, herşeyi unutmuş olarak uyandıktan sonra
Beni kendime getiren bir kaç kelimeydi sadece,
Ama uyandığım o an herşey farklıydı sanki
Sanki gitmemişsin gibi
Sanki gitmeyeceksin gibi

Ayrılık

Karabasanlara ait bir gökkuşağı
Kırmızı bir eşarp
Terk eden bir kadın
Bırak uzaklara götürelim seni
Bırak mutlu olmayı
Bırak sevmeyi

Ama asla dinlemezsin değil mi
Güneşi arzular
Dokunduğun herşeyi yakarsın
Nasıl sevecen gözükürsün öldürene kadar
Nasıl kırılgansındır
Nasılda gözlerin dolar her dokunuşta

Boş bir beşik
Solmuş bir resim
Eski bir hediye paketi
Açılmamış
Ne güzel gülümsetmişti
Nasılda sözler verilmişti
Sadece hemen çekip gitti

Ölüme Direnmek

Donuklaşan bir çift göz hala üzerindeyken
Nasıl yaşamaya devam edebilir ki zaman
Ölü bir adamın izlediği güzel bir kadın
Adamın gözlerinden dökülen iki damla
Kadının dudaklarındaki hafif kıvrım
Söylenmemiş geride kalmış binlerce söz 

Zaman izlerken süregeleni
Nasıl gülümseyebilir ki 
Nasıl düşünebilir hayatlara müdahale etmeyi

Kadın yerinden kalkıp gider
Adam iyice soğumuştur
Ama kalbinde bir hareketlenme olur
Kalp atar 
Adam ağlar
Kadın gider
Kadın kapıdan çıktığında ağlar
Adam görmez
Adam ölür

Yollarda..

Kendi toz pembe hayatlarımızdan
Kendi cehennemlerimizi yaratıyoruz
Kaçmamızın imkansız olduğu hapishaneler kuruyoruz
Bağımlılıklar yaratıp özgür olmak istediğimizi haykırıyoruz
Peki biz nereye gidiyoruz?
Neden kendimizden bu kadar nefret ediyoruz
Kızdığımız herşeyi biz yaratmadık mı
Başkalarının bizi kurtarmasını beklemek en büyük bencilliğimizken
Nasıl bekleriz ki kurtulmayı
Mutluluğu
Kendi mutluluğumuzu öldürüp
Onu bulmak için düşüyoruz yollara
Bu yollarda diğerlerine yardım ediyoruz
Onların mutluluklarını paylaşmaya çalışıp kapıyı açık unutuyoruz
Sonrada neden kaçtıklarını düşünüyoruz
Aç mı kaldılar
Sularını mı unuttuk
Bize emanet edilen mutluluklar neden geri dönmüyorlar?
Peki biz nereye gidiyoruz?

Kırk Yıl

Sakin ol, diye bağırıp durdu


Sadece sakin ol


Niye acele ediyorsun ki?


Kırk yıl daha bekleseydin?


Zaten çıkmaz olduğunu bildiğin bir yolu


Bile bile


Uzun uzadıya gezmenin anlamı ne, dedi


Zaten tek bir sonuç var


Tek bir amaç


Kurtçukların gezdiği 


Çürümüş bir et parçası olmamak için ne yapabilirsin ki


Evet, çirkin olacaksın


Ne yaparsan yap kötü kokacaksın sonunda


Sadece yolda daha çok canın yanacak


Daha fazla kan akıtacaksın


Ama adam bağırmaya devam etti


Sakin ol


Sakın yapma


Kırk yıl daha bekleseydin!

John Doe

Arkasına bakmadan düşer yola
Arkasında bıraktığı ne çok şey vardır oysa
Bir kaç adımda yorulur
Birkaç günde tüketir erzağını

Soruları duymadan cevaplar verir sonunda
Soruları sormayı bırakır
Kendi yolu beslenir onunla
Kendi özgürlüğüdür ölümü aslında

Mezara koyarlar daha katılaşmamış bedenini
Mezara John Doe yazarlar
Kimse tanımaz bu genç adamı öldüğü toprakta
Kimse bulamaz oğullarının mezarını aradıklarında

Ya siz?

Gerçekten hiç mi merak etmediniz?
Bilmek istemediniz mi neye ağladığımı?
Gözlerim parıldarken size mi güldüm zannettiniz?
Sizinle güldüğüme mi inanmıştınız yoksa

Hayır, hayır size değil kendime acıdım
Meğer sizi kandırmak için kendimi yok etmişim
Bulamayacağınız bir yere saklayıp
Unutmuşum nereye koyduğumu

Şimdi istesem yardım eder misiniz?
Arar mısınız benle istemediğiniz birine dönüşmemi
Peki hiç sormak gelmedi mi aklınıza?
Bilmek istemediniz mi neye ağladığımı?

Koltuk ve Şiir

İsmim daha sıradan olsa merak eder miydiniz beni,
Açıp benim harflerimi kovalar mıydınız
Buraya kadar gelmişken oturmaz mıydınız
Belki bir satırıma bakıp gitmeseydiniz anlardınız
Neden burda olduğumu bilmek istemediniz mi
Eski bir kağıt parçasında unutulmuştum belki
İmla hatalarımla ölmeyi bekliyorken geldim buraya
Ya da gece yarısı döküldüm kelimelere
Sadece bir iki cümleyle başladım hayatıma
Ee bir kaç satırda bitti hayatım
Neden gittiniz peki
Kimse kalmadı mı buraya gelene dek
Nereye gittiniz
Buraya kadar gelmişken oturmaz mıydınız

Koltuk ve Şiir

İsmim daha sıradan olsa merak eder miydiniz beni,
Açıp benim harflerimi kovalar mıydınız
Buraya kadar gelmişken oturmaz mıydınız
Belki bir satırıma bakıp gitmeseydiniz anlardınız
Neden burda olduğumu bilmek istemediniz mi
Eski bir kağıt parçasında unutulmuştum belki
İmla hatalarımla ölmeyi bekliyorken geldim buraya
Ya da gece yarısı döküldüm kelimelere
Sadece bir iki cümleyle başladım hayatıma
Ee bir kaç satırda bitti hayatım
Neden gittiniz peki
Kimse kalmadı mı buraya gelene dek
Nereye gittiniz
Buraya kadar gelmişken oturmaz mıydınız

Bir çocuk nasıl yaşar ki sessizce
Kendine ait şatosunda
Kendi müziği çalar kafasında
Nasıl masum bakar kandırıldığında
Arkasından gülersin sessizce
Oysa o nasıl ağlar eve gidince
Sonra bakar ki, sadece küçük bir kandırmaca
Yaşlanıp yattığında son uykusuna
Hala hatırlar makinesiyle çektiği resimlerle
Kaç araba çarpıştı karşısında

Quand

Nerede kapımızdaki sesler artık
Bir tavus kuşuna binmiş postacımız gelirdi her sabah
Annemin kurabiyelerini getirirdi taze sütle
Evinde de bir çeşmesi vardı
Her gün gözyaşlarımızı toplar götürürdü oraya
Sanki hiç dolmayacakmış gibi inandırmıştı bizi
Bazende gece camları tıklatırdı yaşlı kertenkele
Hal hatır sorar kaçardı aydaki evine
Taşıyabildiği kadar yaprak alırdı yanına
Bir gün kendi ormanı olacaktı
Unutmadık hiç birinizi be dostlar
Sadece kendimizi unuttuk
Şimdi sizi hatırlatsa bize bir çocuk sesi
Güler hayallerimize
Ama gece yinede el sallarız eskiden durduğunuz yerlerinize

Loved Ones